Pazartesi

İndirdin yine kepenkleri. Tuğlaları örmeye başladın. Oldu o zaman. O tuğlalardan biri kafama düşmeden, ben gideyim izninle. Açılacak bir yaraya daha tahammülüm yok. Tabulardan sıkıldım, özgürlüğe koşuyorum derken... Sana çarptım! Her şeyin göründüğünden bu kadar farklı olduğunu nereden bilebilirdim?
Neyse geç oldu, gideyim ben. Biliyorum, gittiğimde özleyeceğim seni ama sen bilmiyorsun, yanımdayken de özlüyorum.
Gideyim ben. Gitmek güzel sözcüktür bilirsin. Biliyorum gitmeleri sen de seversin.
Tek kişilik yalnızlıklarımızı paylaşmaya kalktık seninle. Olmadı, parçalar uyuşmadı. Sıkıştıralım dedik, uymadı, bol kaldı. Çalışmadık gerçi, çalışan bendim. Sen ise ölesiye memnundun aradaki her sallantıda biraz daha büyüyen, sürekli kopacakmış hissi veren o boşluktan.
Ben gideyim, beklerler. Defterim, kalemlerim, içinde kendimi kaybedip seni bulduğum kitaplar, oturup saatlerce yazdığım kafeler, her defasında unutup soğuduktan sonra içtiğim çay, fotograf makinem, insanlar, şarkılar beni bekler.
Ben gideyim. Yoruldum. Yorulacağımı biliyorduk ikimiz de, vitamin niyetine gülüşlerin, hayat enerjisi veren bakışların yetmedi kurtarmaya. Gülerek bakamaz oldum sana. Gözlerimdeki soru işaretleri tüketti doğallığı.
Çok konuştum yine, oysa susmaya karar vermiştim. Neyse ben gideyim artık geç oldu. Evet evet gitmeliyim. Bir ton işim var zaten. Hava da bozdu iyice, sözde mayıs ayındayız.
Ne diyordum? Ha evet haklısın, bir şey demiyordum. Gidiyordum. Gidiyorum, hoşçakal.
Sahi, sormayı unuttum. Sen de benimle gelmek ister misin? Aaa. Gitmişsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder