Çarşamba

Kendime not:

Boyle benzetmeleri de hiç sevmem ama,

yarayı bıçakla deşip kurşunu çıkartma günüydü.
Çok mu acıdı canım?
Geçecek.

Pazartesi


Daha sonra mı? Sonra onun her şeyini ezberledim ben! Aramızda bildiğimiz bütün dillerde geçen bir konuşma başladı. O konuşmayı kesmek, en azından benim için mümkün değildi.


bir patlama anında, başka bir galaksinin müziğine uyanmışız sanki. kaldığımız yerden devam ediyoruz. evrenin kurallarını dinleyerek yolumuzu buluyoruz. hiçbir yere gidip, hep bir yere varıyoruz. baksana içine çöküyor zaman, bu kadar düşünme. belki biraz daha ileride. bak, gördün mü? galiba bizi çağırıyor. şimdi sessiz olman lazım. gülümseyin! gördüğün gibi herkes halinden memnun. gördüğünü biliyorum. sürmeye devam et.





düştükçe düştük
sen bana ben sana
adına aşk dediğimiz
şehrin en yüksek
binasından aşağıya

Çarşamba

olacağı buydu.

konuyla hiç alakası olmamasına rağmen bu fotograf Ç.B. için çekilmiştir.

Salı

"Sonuçta Sergio, bana ne vereceksen ver, kabule çoktan razıydım.Çünkü güvenmenin, sevgiye boyun eğmenin, tutkuya kayıtsız şartsız teslim olmanın ve bütün bunların karşılığında hiçbir şey beklemeden, mutluluğu bile düşlemeden, sadece aşk adına yapabilmenin sevincini keşfetmek, bir kez daha, yeniden keşfetmek istiyordum. İşte böylesine bir kendini verişi bir tek biz kadınlar başarabiliriz.Bir yenilgi gibi değerlendirilse de aslında bu hüzünlü bir zaferdir."

A.E.

Cumartesi

“Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum.” dedi.
“Bu eksiklik sana değil, bana ait. Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki; insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. Ama şimdi inanıyorum, sen beni inandırdın. Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum. Seni istiyorum, içimde müthiş bir arzu var. Bir iyi olsam! Ne zaman iyi olacağım acaba?” 
kimim ben?
sen adımı söylerken
sesinden meyveler toplayan.

Cuma

                                             evin'önü
Geri dön-mek-
                         istiyorum.
                                                                                                 give me the morning
                                                                                               give me the afternoon
                                                                                                                    the night

Perşembe

bir sıkıntı.
bir bulantı.


ben böyle olmasını istememiştim.
ben böyle olacağını düşünmemiştim.


-sen neyi düşündün ki öykü?-


adımlarını biraz düşünerek atsan, biraz, çok az, hiçbir şey böyle olmazdı.


belki daha güzel olmazdı ama
böyle de olmazdı.


kaçmak zordu
toparlanıp gitmek zordu.
alışkanlıklar
alışılmışlar
yaşanmışlıklar


ve yaşanamamışlıklar


hepsi bir kazık daha çaktı
hepsi biraz daha bağladı
bir ağ daha attı üzerine.


fark ettiğinde,
artık özgür değildin.


belki de artık sen değildin.


sorular
başka başka insanlara sorulan
aynı sorular
ve hep aynı cevaplar
-kendini kandırma-


kendime en son ne zaman dürüst olduğumu unuttum.
bütün doğrular bütün yanlışlar iç içe
doğru yok
yanlış yok
doğru istediğin, dedi
o yine haklıydı.


istiyorum
gitmek
kaçmak
bırakmak
ve yorganı başıma çekip öylece durmak istiyorum.


midem bulanıyor.

Çarşamba


                                                                                                        'Çocukluk.

                                              Bu falda yol çıkmasın.
                                              Sen çık.
Kendime not: Saçlarını kestirerek kalp kırıklarından kurtulamazsın.

Çarşamba

fotografı ters bile yükleyemiyorum.
o kadar düz yani.
o kadar

bu kadar beklediğim gibi olmak zorunda mısın?

Pazartesi

"İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor"
Şehrimizdeki veznedarların en büyük tutkusu, resim galerilerinin açılış kokteyllerine gidip bedava içki içmektir. İşyerlerinin panosuna iğnelenmiş veya amirlerinin masalarının üzerine bırakılmış sergi davetiyelerini titizlikle takip eder, ne zaman nerede kokteyl olduğunu çok iyi bilirler. Boş zamanlarında da bıyıklarını çekiştirerek davetiyelerdeki yazıları okurlar. Bölyece ellerinde içki kadehleriyle resimlerin önünde durup birbirlerine göz kırparak "Özgün bir yapıt!" derler, "Soyutlamalar müthiş! Ressam kompozisyonlarında konuyu bütünüyle yok etmeye yönelmiş..." İçki servisi bitince sallana sallana evlerinin yolunu tutarlar. Evde eşleri, çocukları, yaşlı anneleri vardır. Ama onlar önemli değil. Önemli değil.


B.B.