Cumartesi

  Hem odam dağınık, hem düşüncelerim. Bu sefer o kadar çabuk oldu ki, hangisi daha önce dağıldı, yine kestiremedim. Birini toplamak diğerinin toplanmasına yardım edecekse eğer sanırım bir süre daha dağınık kalacak. Zaten bugünlerde soru işaretleriyle pek samimiyiz. Geceleri başıma üşüşüyorlar. Başım ağrıyor. Ateşim var. Başımın ağrısı geçsin diye uyuyorum, sanırım başım çok uyuduğum için ağrıyor.
  Pek bir şey yapmıyorum bugünlerde, yalnızca uyuyorum.
  Uyumak beni yenilemiyor, aksine eskitiyormuş gibi.
  Telefon sesiyle uyanıyorum.
  Hala ateşim var.
  Meşgule alıp uyumaya devam ediyorum.
  Her seferinde tekrarlıyorum bunu. Telefonumu kapatmak aklımın ucundan bile geçmiyor. O çalıyor. Ben meşgule alıyorum. Uyumaya devam ediyorum. Başım ağrıyor. Uyuyamıyorum.
  Kalkıp bir şeyler yemeye karar veriyorum. Annem yok. Annem yanımda olmadığı için üzülüyorum. Kilometrelerce uzaklara, sitemlerimi yolluyorum.
  Düşünüyorum bu arada. Aslında düşünemiyorum. Düşünmeye nereden başlayacağımı bilmiyorum. Kafam karışıyor. Düşünmekten vazgeçiyorum. Odamdaki dağınıklığa birkaç parça eşya daha ekleyip, yatağıma giriyorum.
  Uyuyorum.
  Arada gözümü açtığımda bu kadar çok uyuyabiliyor olmama şaşırıyorum.
  Telefon sesiyle uyanıyorum. Çıkıp insan içine karışmaya karar veriyorum. Sanki biri ensemden yakalamış da beni zorluyormuş gibi, alelacele giyinip sokağa fırlıyorum.
  İnsanlar akıyor İstiklal'de. Hiçbir şey olmamış gibi değil, hiçbir şey yokmuş gibi akıyor. Ben bakıyorum. Kendimi kalabalığa bırakıyorum. Tanıdık yüzler görüyorum. Gülümsüyorum.
 
  Bugün fark ettim ki, insan zorla gülümsediğinde dudaklarının kenarları acıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder