Cuma

Çok fena saçmalayasım var.

Az önce facebooka biri kötü vurus iyi şans, yazmış. Düşünüyorum virüs mü kaptı sonra çabuk iyileşti diye mi iyi şans falan diye. Dakikalarca bunu düşündüm. Vurusun vuruş anlamına geldiğini anladığımda altın bulmuş gibi sevinmem lazımdı aslında, ama boş boş ekrana bakmaya devam ettim. Az önce annem odaya geldi. Anlaşıldı sen çok sıkılmışsın, dedi. Nereden anlıyor anlamıyorum aslında. Gerçi yere atılmış yastıklardan, ayıdan, ya da oynarken kırayazdığım tabureden anlamış olabili, ya da boş bakışlarımdan. Evet, biraz sıkılıyorum. Sıkıntım geçsin diye film izleyip daralıyorum. Depresyona giriyorum. O kadar kolay zaten. Depresyonun kapısı maşallah, hiç kapanmıyor, hep aralık. Ben de hep kapı dibindeyim zaten, aralandı mı hop dalıveriyorum içeri.
Dakikalardır aynı pozisyonda oturmaktan ayağım uyuşmuş. Dizlerimin morluğu tam geçiyor diyordum ki artık, dün yine bi yerlere çarptım. Dikkat ettim on yaşındaki kuzenimin bacaklarında benimki kadar yara bere yok. Sıkıntı. Bugün bisiklete bindim, annem kesin düşersin sen uzun bir şey giy bacakların acımasın, dedi. Kendi bisikletimden düşmüyorum ki. Gerçekten.
O değil de, eski "ah ben nasıl da anlayamadım"ların yerini, "lanet olsun, biliyordum!"lar aldı. Neticede pek değişiklik olmadığı için, ha Hatice demişiz ha Ayşe, pek fark etmiyor. Dolayısıyla ben aynen devam. Gazeteye ilan vermeye karar verdim: "Ben demiştim, dedirtmeyen insan aranıyor." İnsan sözcüğü burada önemli. İnsan derken "düşünen hayvan"ı kastetmiyorum, hani mümkünse biraz daha ötesi. Anlaşılabilen ve anlayabilen cinsten. Tamam ben de biliyorum öylelerinin kolay bulunmadığını ama en azından biraz kıyısından geçse, ben de arada sırada öbür kıyıya çıkıyorum, belki karşılaşırız. Önce gözlerimiz buluşur sonra ellerimiz, falan filan. Ve başlar, ve biter.
Kelimelerimin ne kadarını ciddiye aldığınızı merak ediyorum. Ciddiye alınması gerekenleri ciddiye almıyorsanız o düzeltilir, sorun değil, ama ciddiye alınmaması gerekenleri ciddiye alıyorsanız fena. Büsbütün yanlış anlaşılıyorum demektir. Anlaşmak mı demiştik? İki kişilik.
Annem çağırdı. Yanına gittim. "Öykü alalım bundan," dedi. "O ne anne," dedim. "Enerji bilekliği," dedi. "Hem çok da pahalı değilmiş. Belki işe yarar." Kadıncağız benimle bu geyiği yapmış bir sürü insandan habersiz, ciddi ciddi bunu söyledi. Üzüldüm bir an, keşke onun da normal bir kızı olsa diye.

Biliyorum saçmalıyorum. Zaten çok saçmalamak istiyor canım.

Sanırım ,çikolatalı dondurma dahil, hiçbir şey istemiyorum. Beni bu hale getiren şey istemeyişim mi? Bu hal ne ayıptır sorması? Bilmem. Acaba dışarıdan gelen ses, havai fişekten mi yoksa tüfekten mi? Ben geliyorum. Ajandana yaz. Bu günü bana ayır. Yalnızca bir gün. Günebakanların gülümsediği ve sokaklarında bedava dondurmaların dağıtıldığı bir şehre gidelim seninle. Sahi, bunu daha önce yaşamış mıydık? Yok yok, rüyamda görmüştüm.

Tam hiçbir şey istemiyorum derken annem içeriden seslendi: "Öykü! Yeni Türkü!"

Ay güzelmiş bu. Ben gideyim o zaman.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder