Öykübir:
iki ölü balık aldım boş boş bakan. sonra gözlerindeki bakıştan hoşlanmayıp kasaya kilitledim. her dondurma alışımda onların garip bakışarına maruz kalmak istemem tabi ki. bu bir fil değil ki, çelik bir para kasasına sığabiliyorlar. mini mini bir kuş donmuştu gibi, bidi bidi iki balık kasada kokmuştu. deliriyorum galiba, odun ateşinde pişirmek varken… yedi tane ıslak odun kafasında kırılası ben. bir tane usturuplu, mantıklı, edebiyle oturan bir öykü yazamayacak mıyım! uff, en iyisi gidip gökyüzün maviye boyamaya mahmut abiye yardım edeyim.
Öyküiki:
Kız o sabah daha önce hiç yapmadığı bir şey yaptı, erkenden uyandı ve balığa çıktı. Akşamüzeri elinde tuttuğu balıklarla yorgun argın eve döndüğünde kapının önünde dedesinin getirdiği kasa kasa şeftalileri gördü. Bundan daha güzel ne olabilir, diye düşünürken kardeşi koşarak yanına geldi: “Ablaaa dedem bize dondurma almış.” Dondurmanın ambalajının üstünde kocaman hortumlu bir fil resmi vardı. Tam ambalajı açmış dondurmayı ısıracakken oradan uçmakta olan bir kuş dondurmayı kapıp gitti. Kız elinde plastik bir çubukla kalakaldı. Sinirinden ne yapacağını bilemeyen kız, yerdeki odunu kaptığı gibi kuşun peşinden koşmaya başladı. Yedi tane ağaç geçti. Bir tane çukurun tepesinden atladı atladı. Nafile! Yetişemedi, kuş çoktan mavi gökyüzünde kaybolmuştu.
oyunlar güzeldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder