Perşembe

Bence yeterince yas tuttum.
Yas gibi değildi, başka bir şey gibi. Biten ekmek kadayıfının arkasından üzülmek gibi. Tamam, öyle değil. Daha çok sen çatalını bile daldırmamışken birinin gelip tatlı dolu tabağı önünden götürüvermesi gibi. Elde çatal ve şekersiz çayla kalakalmak... Ah evet tatlı harika olmuş, yok canım ben zaten rejimdeydim. İlahi, olur mu öyle şey? Gülüşmeler gülüşmeler... İnsan bazen çayı şekersiz sevdiğini bile unutabiliyor. Neyse ben soğumadan içeyim.
Ne diyorduk? Ekmek kadayıfı. Gecenin üçünde bendeniz tarafından 250 gram kadarı mideye indirildi. Hatta üstüne de yatıp uyuyacağım ki can olsun kan olsun yağ olsun selülit olsun. Değil mi? Sonra oturup TV8deki zayıflama programlarını izleyelim bütün gün. Of tamam, biliyorum konumuz ekmek kadayıfı değildi, ama söyler misin bahsedecek daha tatlı neyimiz var ki?
Ağdalı cümleler... Şerbet gibi, yapış yapış. Sen gittin gideli sürekli ellerimi ve saçlarımı yıkıyorum. Çıkmıyor. -çıkmayan ne- Kokunu hatırlamıyor oluşum  büyük şans. Neyse, ne diyordum? Gitmeler, gelmeler, yine gidip yine gelmeler... Yine gelme. Gitmek sözcüğünü bu kadar sevmeyip bu kadar çok giden var mıdır başka? Alışkın olmadığın belli. Usulca değil, her şeyi kırıp dökerek gittin. Al işte! Vazo kırıldı. Saksı yere düştü, toprağı dağıldı, çiçek paramparça. Beğendin mi yaptığını? O yerdeki halı en sevdiğimdi. Ah, en güzel elbisemi de ateşe vermişsin. Bunu nasıl becerdin? Haklısın, senin suçun yok. Yanan mumu niye ortada bırakırım ki? Hem kokulu mumlar kanserojen Öykü, bilmiyor musun? Saçmalama, tütsü de olmaz kızım odaha beter. -annemin sesi kulaklarımdan asla silinmeyecek- Peki ben vanilya kokusunu nasıl duyacağım anne?
Başlarken aklımda ne vardı, şimdi ne yazıyorum. Ne diyecektim ben? Hayır seninle konuşmuyorum. Lütfen bir sus, sus! Anladım. Neyi anladın? Bence sen bir dolaş. Git. Yine gelme.
Her şeyi geçtim de merak ettiğim şey şu: Ne zaman dinecek bu öfke? Yani ben ne zaman sakin ve huzurlu bir insan olacağım? Ne zaman hayaletinle savaşmayı bırakıp bisiklete bineceğim yeniden ve eski oyuncaklarımla oynayacağım? Ne zaman çiçek açan yazılar yazacağım ve ne zaman bir uçurumu değil de dalgaları ve bulutları ve hatta koyunları anımsatacak çizgilerim?
Gittin. Ben kaldım. O gelecek. O da gidecek. Ben kalacağım. Ben de gitmek istiyorum. Ağaçtan erik topladığımız ve akan suda yıkandığımız bir yere. Öyle bir su olacak ki, o suya karışıp biz de akacağız. Sonra, Paris'e gitmek istiyorum. O köşe başında resim yapan amca yaşıyorsa ve ben bunca yıl sonra yolu bulabilirsem eğer, bu sefer cesaretimi toplayıp onunla konuşacağım. -konuşmak için illa kelimelere gerek yoktur- Sonra ne bileyim, Küba'ya gitmek istiyorum, o kocaman şapkalardan takmak, Datça'ya gidip şarap içmek...

"unutmak mı?
delisin...
gitmesem de bekler orada deniz.
gelirsem, bilmelisin
benim beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim
denizin delisine
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse.."

Denize gitmek istiyorum. Taşsız, kumsuz bir denize. Taş toplamak istemiyorum, yüzmek istiyorum. Denizin içinde de gitmek gitmek gitmek... Ve denize karışmak sonra. Su olmak istiyorum.

Size gitmek sözcüğünü sevdiğimi söylemiş miydim?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder